KAYIP İP
Nerede bu benim ipimin ucu?
Kendimi bazen
karanlıkta yolumu kaybetmiş bir salak gibi hissediyorum. Hiçbir şeyi düşünmeye
vaktimin olmadığı bir sürecin içine girmişken durup düşünmeye ihtiyacım varmış
gibi geliyor. Dört duvarlı kapısız bir odadayım ve çıkışımı bulmak için
duvardan duvara çarpıp duruyorum.
Bazı şeyleri
kendim bile tercih etmiş olsamda, aklımda acaba yanlış mı ilerliyorum ampulü yanıp
duruyor. Yoğunluktan işten işe koşmam mı, vakitsizliğim mi, ruhumun delirmesi
mi yoksa hastalıktan kurtulamamamdan mı başlasam bilmiyorum.
Aslında ben
hatayı aldığım kararları ve kendime verdiğim sözleri tutamıyor oluşumda yapıyorum.
Zihnimin boş çukurlarında hala gün yüzüne çıkmaya çalışan huzursuzluklar nefes
almamı engelliyor. Tek yapmam gereken durmak ve sakinleşmek… Ama biliyorum ki
ben durursam düşerim, düşersem batarım.
Maddi olarak
doyduğum, manevi açıdan kendimi kapattığım bu dönemde birileriyle konuşma
ihtiyacı hissediyorum bazen. Kimle konuşacağım ki peki? Etrafımdakilere hislerimi
ve duygularımı anlatmayı bırakalı o kadar uzun zaman oldu ki, bunu başarabileceğimi
zannetmiyorum. Çünkü herkesin bir derdi, herkesin bir fikri var. Kimse gerçekten
karşısındakini anlamak adına bir adım atmıyor. Biriyle konuşmak yerine kendimle
konuşmak çok daha mantıklı geliyor. Hatta öyle ki çoğu zaman kendimi, kendimle
konuşurken buluyorum. Deli gibi mi yaptım kendimi? Yoksa zaten deli miydim?
Hayatımın bir
kısmını yola koyarken ve diğer tarafı bastırırken aslında yanlış yolda
yürüdüğümü fark etmem çok uzun sürmedi. İçimde olan ve hala kapanmayan
hesapları çözüme kavuşturmadıkça benim kafanın işleyişi de düzelmeyecek biliyorum.
Sürekli neden sorusunu sorarken ve
asla bir cevap bulamazken, tekrar tekrar başa dönüyorum.
Bugün eski
fotoğraflarıma bakma gafletine düştüm. Eski dediğim de 1 sene öncesi filan. Ben
aslında ne kadar mutlu ve sağlıklı görünen biriymişim. Gözlerimin içi ışıl
ışıl, cildim parlak ve yanaklarım etli butlu. Ekrana bakarken acı acı gülmeye
başladım, kızım dedim sen bu 1 sene de neler yaşadın farkında değil misin? Gerçekten
de şu geçtiğimiz yılda ve bu girdiğimiz yılın başından beri saçma sapan bir
dünya olayın içinden çıktım. Belki de hala çıkamadım. Artık gözlerim
ışıldamıyor, yorgun bakıyorum her yere ve zayıflıktan tabiri caizse
geberiyorum. Çok uzun bir süre 40 kiloyu görememişken artık bir altı bir üstü
olmak üzere hayatıma devam ediyorum. Kendimi insanlıktan çıkmışım gibi bile
hissediyorum.
Ben neden
yaptım ki bunu kendime? Ya da acaba gerçekten ben mi yaptım bunu kendime?
Aklım, zihnim,
bedenim ve en önemlisi ruhum çok yorgun. Yatağa yatıp hayal bile kuramadığımı
fark ettiğim o günden beri içimde yaşama sevincini bile bulamıyorum. Şimdi gözlerimi
kapatıyorum ve hep kavga peşindeyim. Asla edemediğim kavgalar, kendimi ifade
edemediğim konuşmalar, peşime bırakmayan anılar.
Çok doluyum.
Konuşmak istiyorum ama konuşamıyorum. Hem kime neyi anlatacağım ki zaten?
Yoldan bir
yabancı çevirsem de ona mı döksem içimi, buraya yazıp kafası karman çorman bir
kadın olarak mı kalsam?
Huzur. Tek istediğim
bu. Azıcık birazcık huzur. Birini beklemekle ve sabretmekle sonunun asla huzur
olmayacağını bildiğim şeyler değil.
Bazen eskiye
dönmek ve sığınmak mantıklı geliyor. Sonra vazgeçiyorum, mantıklı olsaydı eski
olmazdı sonuçta. Yine bile sakince ve anlaşarak konuşabilmeyi özlüyorum. Ben bu
aralar çok fazla şeyi özlüyorum. Konuşurken suçlanmak değil, anlaşılmak
istiyorum. Anlayabilmek istiyorum, nedenleri ve sonuçları. Bilmek istiyorum
gerçekleri ve yalanları.
Ruhumun karmaşası
ve asla gelmeyen o ipin ucu, sahi ne zaman kurtulacağım ben bu histen? Gözlerim
hep bir şeyleri mi arayacak böyle? Cevapsız sorular içimi mi kemirecek yoksa
asla itiraf edilmeyen gerçekleri merek ederek mi yaşayacağım?
Şimdi, şu an
çok hazırım.
Bilmeye ve
öğrenmeye. Susmaya ve konuşmaya.
Kendimi bırakmaya
ve aynı zamanda ipimi bulmaya.
Nerede, ne
zaman ve nasıl bilmiyorum ama hissediyorum ki çok yakın.
Belki yarın
ve belki de hiçbir zaman.
0 yorum: